top of page

Raskolnikov'un İkinci Servisleri

Bir Düşünce


Çevremde okumayı seven insanlar iki gruba ayrılıyor: kurgu seven romantikler ve kurgu dışını tercih eden pragmatistler. Fayda sağlamak, bir konu üzerinde ayrıntılı bilgiye ulaşmayı sevenler romanları zaman kaybı olarak görüyor. Olay zinciri ve karakterleri tutkuyla takip edenler de bolca çıkarsama ve kesin yargı içeren metinlerden daha çabuk sıkılıyorlar. 


İki uç arasında kendime bir yer bulmam gerekirse ben de kurmacanın tarafındayım. Etkilendiğim bir deneme kitabını okurken bile zaman zaman dayanamayıp araya bir kurmaca aldığım olur. Öğrenciyken okumam gereken makaleler birikirken, sayfalarını keyifle çevirdiğim romanlar hiç de az değildi. Okul hayatım boyunca okuduğum kurgu dışı metinler de beni değiştirmiştir kuşkusuz. Ama Süskind, Dostoyevski ya da geçtiğimiz sene hayatını kaybeden Paul Auster’ın bugün olduğum insan üzerindeki etkisini tarif etmeye kalksam çok daha fazla zorlanırım. 


Bu hafta beni çok etkileyen bir kitap okudum. Beliz Güçbilmez’in Anne Ben Düştüm Mü? kitabı, alt başlığı “Kurmacalara Neden Muhtacız?” olan kurgu dışı bir metin. Kitap yalnızca hikayelerin ve hikayeciliğin insanlık tarihindeki öneminden bahsetmiyor. Kurmaca ve gerçeklik arasındaki ikircikli ilişkiye de içeriden bir yerden yaklaşıyor.


Bir kurmaca, gerçekliğe ne kadar yakın bir dünya yaratmış olursa olsun hiçbir zaman gerçeğin kendisini yansıtmıyor. Öte yandan tam da bu özelliği sayesinde dikkatimizi gerçeğin ne olduğu sorusundan uzaklaştırıp gerçekle aramızdaki ilişkiyi incelemeye çekebiliyor. Bir kurgu tüketicisi olarak yazarın kafamda zeminsiz gezinen düşünceleri birer yapboz parçası gibi ustalıkla yerlerine koymasını hayranlıkla izlerken, kafamda bir ampül daha yanıyor. Sporla aramdaki ilişkinin bir katmanını daha keşfediyorum. 


Hayatıma yön veren müsabakaların, oynadığım her oyunda içimden çıkan rekabetçinin, incelikle yaratılmış bir kurmaca dünyadan hiçbir farkı yok. Sporculara da aktörlere de “oyuncu” denmesi bir tesadüf değil.


Edebiyat dünyasının en ünlü karakteri Raskolnikov ve onu yataklara düşüren sıkışmışlık duygusu tamamen beşeri bir ürün. Gerçek dünyada tam olarak aynılarını yaşayan ve aynılarını hisseden bir insan yok. Bu rol sadece Dostoyevski’nin romanı için tasarladığı gerçeklikte bir anlam ifade ediyor. Aynı basketbol gerçekliğinde topun potadan geçmesi ya da tenis gerçekliğinde topun çizgiyi bulması gibi. Gerçek hayatta topun nereden geçtiği ya da nereye düştüğü ile fazlaca ilgilendiğinizde muhtemelen insanlar avuç içleri yukarı bakacak şekilde ellerini kafalarının yanına kaldıracak, parmaklarını hafifçe bükecek ve bileklerini bir sağa bir sola çevireceklerdir. 


Ama kurmacayla, dolayısıyla da gerçeklikle ilişkimizi belirleyen muazzam bir beceriye sahibiz. Unutabiliyoruz. Günlük hayatımızda ölüm gibi bir gerçeğin varlığını, ölümün herkes için olduğunu ve öngörülemez olduğunu unutup ipe sapa gelmez şeylerle ilgili planlar yapabiliyor, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayabiliyoruz. Tam da bu sayede hiç nefes almamış bir roman karakterine sinirlenebiliyoruz. Ya da şaibeli bir blok pozisyonunda topun önce panyaya mı oyuncunun eline mi değdiğini inceleyen hakemleri 5 dakika boyunca gözümüzü kırpmadan takip edebiliyoruz. Geçici unutkanlıklar ya da kurmacayla aramızdaki güçlü ilişki olmasa bunların hiçbiri mümkün olmazdı.


Bir spor müsabakası kurmaca değilse de, müsabakanın yer aldığı kurmaca bir düzlem. Spor da, iyi bir kurmacanın yaptığı gibi bize başka bir gerçekliğin kapısını açıyor. Kendi değer yargıları, kendi zamanı, kendi mekanı ve kendine has yaşayışı olan bir gerçeklik. O kapıdan içeri adımımızı attığımızda artık kıyaslanabilecek ikinci bir gerçeklik kalmıyor. Yalnız kapısından geçtiğimiz her gerçeklik bizde iz bırakıyor. Kornealarımıza irili ufaklı çizikler atıyor.


İki Alıntı


1.

“…Kurmaca, malzemesini hayattan (gerçekten) aldığında bile kalıba döker, şekillendirir, yoğurur, kısacası tasarlar. İkincisi de kurmaca gerçek değildir. Gerçek olmadığını avaz avaz, göğsünü gere gere ilan ettiğinde de, utangaç -belki de sahtekar- bir biçimde sakladığında da durum değişmez. Onu -çamurdan yoğurur gibi- biri yapmıştır, yapıntıdır. Bizi çevreleyen hayat gibi kendiliğinden değildir.” 


  • Beliz Güçbilmez / Anne Ben Düştüm Mü?


2.

“İnsanın kendisini ve dünyasını oluşturması (sorumlu olması) ve sorumluluğunu farkında olması oldukça ürkütücü bir kavrayıştır. Bunun anlamını bir düşünün, dünyada insanın kendi yarattıklarının dışında başka bir anlam yoktur. Kurallar, ahlaki sistemler, değerler yoktur; herhangi bir dış anlam yoktur; evrende büyük bir tasarı yoktur.”


  • Irvin Yalom / Varoluşçu Psikoterapi


Üç Soru


1.

Neleri unutmak içinde bulunduğum gerçekliği yaşanabilir kılar?


2. 

Neleri hatırlamak yaşadığım gerçekliğe değer katar?

3. 

Okuduğum/izlediğim bir kurmacada beni en çok ne rahatsız eder?

 
 
 

Yorumlar


© 2024 by Görkem Bilenoğlu, MSc. 

bottom of page